Blog Listem

10 Mart 2010 Çarşamba

ÇALIŞAMIYORUZ...


Hayat olmasa ölüm de olmayacaktı, yaşadıkça ölüme yaklaşmanın bilgisiyle korkmayacak, ona bir anlam katmak için böyle çırpınmayacaktık. Başladığımız seferde yolumuza çıkanlarla, payımıza düşenlerle, rast geldiklerimizle, bizle gelen, bizimle kalan veya bizi bekleyenlerle yürüyüp gitmekle yetinmekten böylesine huzursuz olmadan akıp gidecektik sonsuza doğru.Ama o sonsuzda kaybolmaktan öyle dehşete düşüyoruz ki belki yüzlerce kez kayboluyoruz henüz yoldayken, başarısızlık, mutsuzluk, tatminsizlik, sevgisizlik saydığımız şeylerle. Asıl anlamın nerede ve nelerde olduğunu anlamadan kendimizce değerler yüklüyoruz çok zaman hiçbir mana taşımayan şeylere ya da haketmeyen kişilere.Yeteneklerimizi kutsallaştırıyor, sevdiklerimizi ilahlaştırıyor, başarılarımıza tapıyoruz; gittikçe ruhumuz yoksullaşıyor, görmüyoruz. Sadece hoşlandığımız için bir şeyler yapmanın zevkiyle, birisini zaaflarıyla sevmenin gerçekliğiyle, kendimizi başkalarına ispatlamanın değil sahiden değer taşıdığımızı bilmenin huzuruyla mutlu olmayı öğrenmiyoruz.Sevgilerimiz bile sahte; doğaçlama, içimizden geldiği gibi aşık olmuyoruz birilerine, aslında kendi varoluşumuza, kendi hayatımıza mana vermek için seçip kullanıyoruz onları. O zaman da ya bir şeyler talep ediyoruz 'sevdiklerimizden' ya kendi istediğimiz şekli verip yeniden yaratmaya çalışıyoruz. Hem kendimizi kandırıyoruz hem karşımızdakini, sonra aşkların sığlığından söz ediyoruz.O manayı biz yüklüyorsak eğer, "Bir insanı sevmekse en yüksek anlam, pekala bir gemiyi o insanmış gibi kutsayarakta yaşayamaz mıyız?" gibi sorduğu Herman Melville'i anlatan Ali Bayburt' un, artık gözlerimizi açmanın, değeri hakiki olanı ayırt etmenin vakti çoktan gelmiş olmalı değil midir? Bir mana ararken manasızlığa düşmenin zavallılığından korunmak için. Çünkü "Kaçmak, kaçtıklarına yakalanmaktır bazen!" Yakup Kadri' nin, Hikmet Bey' inin başına geldiği gibi...
Rengin Soysal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder