
Bir hikâye olsun, hayatın, aşkın, ilişkilerin tüm sıradanlıkların paylaşılamadığı… Günlük hayatın birlikte yaşanamadığı, birbirlerine kaç kez dokunulduğunun hafızalardan çıkmadığı, hayallerin, gerçeklerin üstünü hafif ancak büyük bir örtüyle kapladığı bir hikâye… Hep akılda büyütülen, kalbin ve beynin kafa kafaya verip yarattığı ‘’SEN’’ ve senle yaşamak üzere kurulan hayaller… Gerçeklemedikçe artan tutku ve yakınlaşmadıkça daha da ulaşılmaz bir değere sahip olması her şeyin…
İşte hikâye bu. Kendinde yaratmak, kendinde büyütmek ve kendinde kaybetmek… Bir şeyin yapılabilir olduğunu görmekle birlikte gelen, değerinin kaybolması hali… Aynı şekilde gerçekleşmedikçe değerinin paha biçilmez olması gibi…
Birde başka bir noktası var tüm bu hikâyenin… Her şeyin kelimelere adandığı bir hikâye bu…
Verilen sözler hep bize özel, sadece bizim bildiğimiz. Hayatımızdaki diğer insanlara inat… Sanki biz paylaştıkça bir gizi, daha da dayanılmaz olacakmışçasına her şey… Ama öyle bir an var ki; ne varsa vazgeçtiğin, ‘’GEL’’ dese artık gitmeyeceğin… Hadi diyelim, verdin o kararı, uzaklaştıracaksın artık kendinden. Önce sen! Sen başladığın o noktaya geri adım atmadan olduğun yerde durup, mümkün olan en duygusuz haline bürünüp, elinle ‘’GELME’’ diyeceksin. ‘’DAHA FAZLA GELME.’’ Ve aslında bilmeyeceksin ki, o an onu kendine en çok yakınlaştırdığın anın başlangıcı olacak. Ya da belki bileceksin, hatta bunu isteyeceksin tutkulu ve arsız bir biçimde. Onda olmayan ama istediğin özellikleri onun üzerine yapıştırmakta üstüne olmayacak! Bu işi en iyi sen yapıyor olacaksın. Bir güzel yarattığın ‘’O’’ nda göremeyince gerçek halini hayal kırıklığını da bir yerlerden tanıyor olacaksın. Ve bu yüzden susacaksın, isyan etmeye hakkın olmadığını gayet iyi bilerek…
Şeyhmus DURUŞKAN
yazarı kim bu yazının meryem??çok güzelmiş..
YanıtlaSilbazen bir fıkra, bir eser, bir öykü olabilir
YanıtlaSilmübarek yazıyo ya altında yazarı:)))
YanıtlaSil